YABANCI, CAMUS, NİHİLİZM

 

Bütün yabancılara...

    Camüs'ün Yabancı kitabından aklımda kalan şey başlarda gerçekten sıkılmak. Keza oyununa da bunun olmasını bekleyerek gittim. Yabancı dışarıyı umursamıyor görünen bir ergen gibi geliyor başta. Gerçi Yabancı olmak da bunu gerektiriyor biraz. Ancak ilerledikçe anlıyorsunuz ki yabancının sorunu, yani diğerlerinin sorun olarak gördüğü şey, yani yabancı olmasının sebebi bu umursayamama hali. Gerçekleri diğerlerinin yaptığı gibi önemseyemiyor çünkü gerçeklik gerçekten önemsiz. Onun diğerlerinden farkı önemsizliği fark etmiş olması. Eğer bunu bir kere fark ettiyseniz geri dönüş diye bir şey mümkün değil ve siz de bir yabancısınız artık. Nihilizm dünyasına açılan bir kapının eşiğini geçtiniz diyebiliriz. Bu eşik şöyle dursun.

Nihilizm'in Getirisi

    Yabancı annesini yeni kaybetmiş ancak bu o kadar da üzülme sebebi değil onun için. Annesinin ölümü onu diğerleri gibi çok etkilemiyor, hayatına sanki başkası ölmüş gibi devam ediyor. Sevgilisiyle filme falan gidiyor. Sonuçta annesi de olsa ölen, aslında ne fark eder ki. Her gün onlarca insandan farkı olması için onun annesi olması yeterli mi? Gözyaşı dökmesi şart mı ayrıca? Zaten yakın değiller o kadar da. Mezarı başında kahve ikram ettikleri zaman geri çevirmesi gerekir miydi?

    Gelelim cinayet gününe. Yabancının karşı komşusu pislik, dolayısıyla da başka pisliklerle sorunları var. Bu insanların yabancıyla onun da bu insanlarla bir derdi yok tabii ama kendini bu olayın içinde buluyor bir anda. Küçük bir tartışmadan ve Reymond (komşusu) ayrıldıktan sonra, yabancı elinde bıçak olan bu arapla cebinde Reymond'un silahıyla birlikte tekrar karşılaşıyor. Aslında bu adamı ve bıçağını göstermesini çok umursamıyor ancak ortam o kadar boğuyor ki onu;  bıçağın parlaması, sıcaklık, çevre şartları o kadar rahatsız ediyor ki, silahını çıkartıp ateş ediyor. Sonra 4 el daha. 

      Yabancının olayı bu işte. Normal birisi (ne demekse o) sıcaktan dolayı ya da oyundaki versiyonunda vantilatörden dolayı birisini öldürmez. Ancak ona sanki bunu yapması gerektiği gibi bir his veriyor çevre. Hem de meselesi bile yokken birisini sırf ondan ve durumdan iğrendiği için öldürme hissi.

    Hapishanede olması, sorgulanması, katil olması... hiçbirini çok önemser gibi bir hali de yok. Kendi deyişiyle "mesele vakit öldürmek". Sorulara da normal birisi gibi cevap vermiyor. Avukatı annesinin ölümüne üzülme meselesinde "herkes sevdiklerinin ölmesini biraz istemiştir" cevabını görünce küplere biniyor mesela. Tanrıya inanmadığını da açık açık söylemesi de eklenince herkes düşmanı kesiliyor. Sonuç:

    Annesinin ölümünün ertesi günü kadın tüccarı bir adamla alem yapabilen bu adam, sırf meseleyi kapatmak için birini öldürebilir. Bu adamın hükmü idamdır. 

    Hapishaneye gelen papazla tartışması ise favorim. Şu minvalde bir diyalog var:

-Tanrıya inanmadığımı söylemiştim

+Tanrının adaleti her şeydir

-Ama beni insanların adaleti yargıladı ve burada olmamın sebebi o. Zamanım çok az kaldı ve bahsettikleriniz beni ilgilendirmiyor. Hissettiğim tek şey biraz korku. Günah kavramı ilgisiz ben suçlu olduğum için cezamı aldım.

- Korku dediniz tanrı size yardım eder.

-Kimsenin yardımına ihtiyacım yok. Kalan vaktimi beni ilgilendirmeyen kavramlarla geçirmek istemiyorum

-Herkes içinde onun yüzünü görür

...... (Papaz, karakteri ve bizi boğmaya devam eder)

-S.ktir git lan! (Her şeyi attığı, muhteşem bir öfkeyle) S.ktir git. Sen de tanrın da inancın da beni ilgilendirmiyor. Şuanda ölüm ve bu idam hücresi elimdeki tek şey. O haliyle bile senin bütün yaşamından daha değerli anlamıyor musun? Hiç yaşamadın sen korkak herif. Bense her şeyden emindim, şimdi de eminim. İnsanlar işlediğim cinayet için değil de annemin cenazesinde ağlamadığım için ölüme mahkum etse de beni herkes mahkum edilecek sonunda. Ayrıcalıklı olanlar bile. Zaten sadece ayrıcalıklar var. Salamano'nun köpeği de karısı kadar değerli. Marie artık dudaklarını başka bir Meursault'e verse ne vermese ne.

    Getirisi ne mi nihilizmin? Bu olaydan sonra tükenen Yabancı annesini düşünüyor. Neden son zamanlarında nişanlandığını. Ölüme o kadar yakınken her şeye yeniden başlamaya hazır olmak. Kimsenin arkasından ağlamaya hakkı olması. ve yabancı kendini her şeyle bir hissediyor. Sonuçta her şey hiç değil mi? Dünyayı bu denli kendiyle bütün, bu denli kardeş hissedince mutlu olduğunu anlıyor. Kendini nefretle bekleyen kalabalıktan başka bir şeyi yokken..

Nihilizm Eşiği

    "Kendimi mi öldürsem, bir fincan kahve mi içsem" -  Albert Camüs


    Bu sözün nihilizmi en iyi anlatan sözlerden olduğu söylenir. Her şey o kadar önemsiz ki intihar etmek ile kahve içmek arasında bir fark yok ve bu iki eylem eşdeğer. Herkes için değil tabi. Bu durumun da bir giriş kapısı ve o kapının da bir eşiği var.

    Yukarda bahsettiğim eşik. Hiçbir şeyin önemli olmadığını ve her şeyin hiç olduğunu fark etme durumu. Bunun için insanın birçok şeyi görmesi gerek kanımca. Bunların büyük kısmı ise acı içermeli. Nihayetinde anlamlı ya da önemli gördüğümüz her şeye aslında bu anlam ve önemi veren biziz. Oysa gerçekliğin bizim yüklediğimiz anlamları zerre umursamadığı gerçeği var. Bütün her şeyin yok olacağı ya da bütün yaşamların ne kadar farklı da olsalar özünde değersiz olması. Peki bunu anlamak için yaşamak mı gerekli o yaşamları? Hayır, o yaşamları yaşayanları görmek gerekli. Ne kadar da değersiz olduklarını, aciz olduklarını ve bazılarının aşağılık olduklarını gördükçe değerli sandıklarımızın insana değer katmadığını ve değer kavramını sorguluyorsunuz. Yabancı da  bu yolda ilerlemiş sanki:

......

-Hayatınızda değişiklik istemez misiniz? 

+İnsan hayatını hiç değiştirmez. Hepsi az çok aynıdır ve buradakinden şikayetçi değilim.

Şaşırmış gibiydi, kaçamak yanıt verdiğimi, hırslı olmadığımı, bunun iş dünyasında felaket olduğunu söyledi patron. Onu kırmak istemezdim ama değişim için de neden göremiyordum. Enikonu düşününce mutsuz değildim hani.

"Öğrencilik yıllarımda bu tür hırslarım vardı. Ama öğrenimimi yarıda bitirmem gerekince, tüm bunların gerçek anlamda önemi olmadığını çabucak anladım."


Fotoğraf: Sisifos ekibinin yabancı oyunundan.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜÇ KİTAP, ÜÇ İNTİHAR (Notre Dame'ın Kamburu, Sefiller, Deniz İşçileri)

DİBİ GÖRMEK, SIFIRDAN BAŞLAMAK

İkarus'un Düşüşü Sırasında Bir Manzara Tablosu ve Önem Verme Üzerine