DEPREM BİZDE NEDEN BU KADAR CAN ALIYOR?

Deprem bölgesinde yaşayan bir vatandaş olarak her depremde ortaya çıkan cehaletimiz, yalan-yanlış iddialar, çok fazla işe yaramayan bölük pörçük bilgileri görünce  elimden geldiği kadar derli toplu bir yazı yazma ihtiyacı hissettim.

Bir mimar, jeoloji ve ilgili bilimlerle az çok ilgilenen birisi olarak yazdığım bu yazıda teknik bilgilerden ziyade halkın çoğunluğu (yani konuyla depremden depreme ilgilenenler) için genel sorulara cevap verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Öyleyse ilk soru ile başlayalım:

Deprem Neden Olur?



Dünya'nın yapısı

                Sanılanın aksine dünya katı bir gezegen değil, aksine sıvı dolu bir balon gibi. Yalnız "su değil sıvı" dedim burası önemli. Çünkü bu sıvı erimiş metalleri ve erimiş kaya parçalarını içeren çok ağır bir sıvı. Miktarı da çok fazla. İlk resimde görülen manto tabakası yani merkezden astenosfere kadar olan binlerce km'lik kısım tamamıyla akışkan. Bizim üzerinde bulunduğumuz kabuk ise sadece %1 kadar bir kalınlıkta. Balon örneğinde balonun lastik kısmı kadar yani. 

                Söz konusu sıvı akışkan olduğu için dünyanın dönüşü, yoğunluk değişimi gibi kimyasal reaksiyonlar ve güneşin çekimi gibi dış etkenler ile hareket halinde sürekli. Üstündeki kabuk ise katı olduğundan bu harekete ayak uyduramıyor doğal olarak. Kabuk deyince tek bir bütün olarak almamak lazım daha çok birbiri ile birleşen büyük kabuk parçaları . Balon yerine yumurta metaforu daha iyi olur evet. 

Fay ve Fay Hattı Oluşumu

            Merkezdeki hareketli ağır sıvıya ayak uyduramayan bu kabuklar (Kıta sahanlığı ) sıvının hareket enerjisi ile yer yer parçalanıyor ve kırıklar oluşuyor. Fay  aslında bu kırıklara verilen isim. Tabi çatlak bir yerde başladıktan sonra oradan belli bir hat üzerinde yayılıyor ve kabuğumuz artık iki ayrı kabuk olarak davranmaya başlıyor. Kabukları ayıran bu hatta da Fay Hattı diyoruz.

Deprem Oluşumu

            Fayların artışıyla birlikte artık birbirinden ayrı kabuklar oluşunca sorunumuz şiddetleniyor. Çünkü hareket eden sıvılar söz konusu kabukları farklı yönlere doğru yönlendiriyor ama kabuklar fay hattı dediğimiz yerde kırılgan bir bağ ile birbirine bağlı oluyorlar. Dolayısıyla kabuk harekete zorlandıkça bu bağlarda  enerji birikiyor ve nihayetinde bazıları dayanamayarak hattın o bölgesinde ani bir enerji boşalımı ile zemin atılımı gerçekleştiriyor. Bu atılımı biz deprem olarak hissediyoruz.

            Magnitüd, Rihter vs gibi teknik detaylara girmeden ikinci soruya geçelim:

Deprem'in Yeri, Zamanı, Şiddeti Önceden Tahmin Edilebilir mi?

            Göreceli olarak hepsine evet diyebiliriz.





                Haritada ülkemizdeki fay hatları açık bir şekilde gösterilmiş durumda. Bu fayları artık biliyoruz. Depremin oluşum yeri ile ilgili ilk bilgiyle birleştirdiğimizde bu hatlar üzerinde deprem olacağını söylemek mümkün. Örneğin Çanakkale, İstanbul, Düzce, Bolu, Erzurum, Van.....

                Tarihi verilere bakarak  depremlerin zaman aralığının 10-15 yıl olduğunu söylemek de mümkün. Türkiye'de bu hatlar üzerindeki illerde belli zaman aralığında belli yerlerde deprem olacağını tahmin edebiliyoruz veriler ışığında. Peki ya şiddetini de bilebilir miyiz?

                Fay kırılmadan önce üzerinde enerji biriktiğini söyledik. Bu bilgiye daynarak son atılım tarihi ile bugün arasındaki zaman bize fayda biriken enerji ile ilgili tahmin olanağı sağlıyor. Tabi bu ilkel yöntemi bir kenara bırakırsak, artık faydaki basıncı ölçen teknolojiye sahibiz ki bu da oluşacak depremin şiddeti hakkında yüksek doğruluğa sahip sonuçlara ulaşmamızı sağlıyor. 

Bu Kadar Bilgi ile Can Kaybını Önleyemez Miyiz?

Yönetmelik Yeterliliği

            Depremi önlemek için gerekenlere ve çok daha fazlasına sahibiz. Yapı yapılacak yer ile ilgili veriler çıkartılmış. Bu veriler ışığında orada kullanılan betonun cinsine, içerdiği çeliğin miktar ve dayanımına ilişkin maddeler ve kanunlar getirilmiş. Bütün bunlar Deprem Yönetmeliği gibi yönetmelikler başlığında toplanmış ve yasalaştırılmış. Öyle ki ilden ile küçük detaylarda farklılıklar yapacak kadar çalışmışız. Sadece deprem değil yağışlardaki yük farkı gibi birtakım detay farklarıyla ülkeyi bölge bölge yapı yapı kurallara ayırmışız. Yönetmeliklerde o kadar başarılıyız ki bunları aşan bir felaketle karşılaşmıyoruz . Bu şu demek: 
Eğer binalar yapı yönetmeliğine uygun yapıldıysa hiçbir felakette yıkılmaması gerekir. O derece öngörü başarımız var.

Yapı Teknolojisi Yapı Bilgisi/Fiziği  Yeterliliği

            Teknolojinin sağladığı imkanlar ile bütün malzemeler için gerekli koruma durumunu,  kullanım ömrünü, taşıyacağı yükü biliyoruz. Yani istenen şartların çok ötesinde yapıları, istenen malzemeyle istenen süre boyunca ayakta tutabilecek teknolojik yeterliliğe ulaşalı çok oldu.

Özetle hem bilgi olarak, hem kanunlar olarak, hem de teknoloji olarak sıfır can kaybı olmasa da bugünün sayıların çok çok küçük bir yüzdesinde bir can kaybı en ağır depremleri alt edebiliriz ki bu da bizi diğer belki de en önemli soruya getiriyor:

  DEPREM BİZDE NEDEN BU KADAR CAN ALIYOR?

                Madem gelecek depremin yeri, şiddeti ve zamanı hakkında bu kadar çok bilgiye sahibiz, hatta alınacak önlemlerimiz ve yöntemlerimiz var öyleyse bu kadar kaybı neden veriyoruz? Soru tam olarak bu. Peki cevap, yani bu kadar insanın ölümüne sebep olan ne? 

Cehalet

                Cehaletimiz cevabını vermek her şeyden önce bizim çok büyük bir ayıbımız. Zira bu konularda değindiğim gibi sağlam verilerimiz var. Halkın büyük kısmının her toplum için cahil olduğu muhakkak doğru ancak deprem bölgesinde yaşayan halkın deprem konusunda bu kadar cahil olması kabul edilebilir gibi değil. Bu kadar bilginin ve araştırmanın olduğu yerde ve devirde böylesine bilgisiz bir toplum...

Umursamamak

               Halkın büyük kısmı demişken halkımızın duyarsız bir halk olduğu gerçeği her yerde olduğu gibi burada da geçerli. Bir şey yaşanırken ileride şuna sebep olabilir demiyoruz bunu demediğimiz gibi daha beteri olan şey başımıza geldikten sonra gene aynı şekilde yaşamaya devam ediyoruz. Terörden ölen insanlar, şeriat/tarikatçilerin yaptığı sapkınlıklar, Din adıyla yapılan onca yolsuzluklardan sonra bu insanlara müsamaha ve hatta destek vermeye devam eden bir halkız biz. Depremde ailesini kaybeden çocuk aynı yerde aynı yapılar içinde yeni aile kuruyor ve sonraki nesilde tekrar aynı şey yaşanıyor. Bu insana cahil demek doğru değil asıl kelime umursamamak. Vatanını, milletini, ailesini hatta kendi canını. Bunun da kendi içinde nedenleri var tabi ancak orası yazı kapsamı dışında.

Paragöz olmak/ Çıkarını her şeyden üstte tutmak

                Müteahhit kavramını illa ki duymuşsunuzdur. Genelde bütün suçu bu arkadaşlara yükleriz ama kanımca bu günah keçisi ilan etmekten başka bir şey değil. Ben burada da millet olarak çok küçük çıkarlar için çok büyük tavizler verdiğimiz gerçeğini asıl suçlu görüyorum. 

Müteahhit paragöz daha az demir kullanan mühendis arıyor,

Mühendis paragöz daha az demir kullanarak daha çok iş peşinde,

Usta paragöz mümkün olduğu kadar az işçilik yapayım diyor, 

Denetimci paragöz rüşvetle ya da hatırla(ileriye yönelik rüşvet) iş yapıyor,

Devletin çalışanları paragöz olmaması gereken yerlere onay veriyor,

Halk paragöz eski olduğunu hasarlı olduğunu bile bile evini tamir etmiyor, alırken de fiyat için taviz veriyor

.....

Peki Deprem Sonrası Cevaplanması Gerekenler?

Bizim toplum bir garip. Deprem olduğunda şimdi sırası değil diye eleştiri yaptırmazlar, deprem yokken de şimdi sırası mı derler. Tamam da şu soruları sormak lazım ki bir daha sormayalım:


Yıllardır alınan afet vergileri ihtiyaç anında nerede?
Neden doğru düzgün kurtarma programımız yok da neredeyse rastgele girişiyoruz?
Bu yapılar neden yıkıldı, madem yönetmelik var neden uygulanmadı; özellikle hastane havalimanı ya da liman gibi kamu için hayati yapılar nasıl yıkılır?
Biz dersimizi aldık diyen yöneticiler şimdi nerede, bu mu aldıkları ders?
Yağmacıların çıkmaya, halkın birbirine saldırmaya başladığı noktada ordu ya da polis neden bekletiliyor?
...

Bu kadar çok bilim insanı tam noktası noktasına uyarmışken neden dinlemiyoruz?
Yıkılan yapıların sorumluları neden ceza almıyor?
Göz yuman devlet memurları ne ceza aldılar?
Yeniden yapılacak şehirde gene aynı şeyler mi yaşanacak?
Arama kurtarma sırasında suç işleyenlere ne oldu?
....

Depremin Sebebi İçin Ortaya Atılanların Alternatif İddiaların Gerçeklik Payı Var mı?

            Kesinlikle yok. Ciddiye bile alınmaması gereken ama maalesef toplumun azımsanmayacak bir kesiminin sazan gibi atladığı bilgi kirliliği olan teoriler bunlar. Peki neden ortaya atılıyorlar?

-Dikkat çekmek isteği
-Takipçi sayısını artırmak derdi
-Suçunu ya da hatasını gizleme amacı
-Kendini değerli hissetmenin verdiği tatmin (Benle uğraşan büyük güçler var)
-Dini inancına alakasız yerden kanıt bulma çabası
....
İki Örnek:

HAARP Projesi / Başka Ülkeler Yaptı İddiası

            Bu saçmalığa göre Nikola Tesla'nın deprem üreten bir icadı olduğu ancak Amerika'nın bunu gizlediği gibi bir durum söz konusu. Frekans çakışması sonucu oluşan rezonans etkisinin daha büyük çaplı olarak deprem oluşturabileceği bir mantık var. Şu sorulara cevap ise yok:

*Bu teorinin gerçeklik payı varsa en azılı düşman ülkeler neden ortaya çıkarmıyorlar? Düşünürsen iki ülkenin arasının ne kadar çok açılacağı bir durumdan büyük fayda sağlayacak güçler varken neden ülkeler ve resmi kurumlar bunu araştırmıyorlar?

*Bu cihaz bu kadar gizli ise neden Amerika menşei olan Youtube gibi mecralardan ya da açık erişimli internet sitelerinden kaldırılmıyor? Amerika kendiyle ilgili her şeyi kaldırtabilirken bunlara neden el atmıyor?

*Bu kadar gizli bilgiyi sen nereden öğrendin? Daha da önemlisi öğrendiğin kaynağa devletlerin ve resmi kurumların gibi güvenecek kadar ileri gitme sebebin nedir? 

*Madem bu cihaz çalışıyor öyleyse neden depremin olması gereken yerlerden başka yerlerde etkisini gösteren kanıt yok? Diğer bir deyişle bu kadar çok kanıtlı açıklama varken hiçbir tatmin edici kanıtı olmayan bu düşünceye inanmanı sağlayan nedir?

Tanrının Ceza Vermesi

            Şuna cevap yazmak durumunda olmaktan nefret ediyorum ama ciddi ciddi Tanrı'nın; kadınlar açık giyindiği için, gençler azdığı için, Malum Kişiye muhalif olduğumuz için ya da sırf bu dünyada ceza çekelim öbür tarafa kalmasın diye ceza verdiğine inanan milyonlarca insan var. Onlara soralım:

*Tanrı'nın gücü Japonya gibi depremde neredeyse hasar almayan ülkelere yetmiyor mu?

*Madem ceza verecek anadolu kırsalında o kadar iğrençlik varken (çocuk tecavüzü, birbirinin eşleriyle birlikte olan tren yapmış köyler, akıl almaz eziyetler ve cinayetler..) ceza vermek için bu bölgeyi mi seçti? Neden? Ayrıca böyle yaparak yeni suçlara da kendisi sebep olmuyor mu? 

*Enkaz altındaki çocukları aç-susuz bir şekilde acı içinde ölümle cezalandıran Tanrının ne gibi bir amacı var?

*Haarp projesiyle aynı soru: madem bunu yapan bir tanrı var ne diye sadece deprem bölgesinde yapıyor? 

*Gerçi kanıt olsa herkes inanır değil mi? İşine gelince ayı ikiye yardı diyenler işine gelmeyince kanıt olsa herkes inanır diyor.


Görsel Kaynakları

Görsel 1:

https://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCnya%27n%C4%B1n_yerkabu%C4%9Fu

Görsel 2:

https://www.cnnturk.com/egitim/3-sinif-dunyanin-katmanlari-nelerdir-dunyanin-katmanlari-konu-anlatimi-ornek-alistirmalar-ve-etkinlikler

Görsel 3:

Habertürk.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜÇ KİTAP, ÜÇ İNTİHAR (Notre Dame'ın Kamburu, Sefiller, Deniz İşçileri)

DİBİ GÖRMEK, SIFIRDAN BAŞLAMAK

İkarus'un Düşüşü Sırasında Bir Manzara Tablosu ve Önem Verme Üzerine