İLAHİ ADALET VAR MIDIR?

Direkt bir cevap vermek kolay olsa da (Var desek de yok desek de) sorgulamanın daha önemli olduğunu düşünüyorum. Ha bir de mesele bir ilah var mıdır değil, ilahi bir adalet var mıdır meselesidir. İlah var ama adalet yok diyenler olabileceği gibi adalet var ama ilah yok diyenler de olabilir bu yüzden sorgulanan kavramı iyi bilmeliyiz. O zaman önce kavramları tanıyalım.
Tolstoy'un şu sözüyle anlattığı kişilerinkini değil:
Adalet ve Hak Kavramlarının Değişkenliği
Adalet dediğimiz zaman hukuka uygunluk, haklı-haksız olmak gibi ifadelerle karşılaşırız, yani hak kavramından bağımsız adalet irdelemesi olmadığını görüyoruz. Şöyle ki eğer ortada bir hak yok veya belirsiz ise adaleti sağlayamazsınız. Dolayısıyla haklı olanı bulmak elzemdir. Haklı olan ve hak ettiği şey bilinirse adalet çok daha basit bir şekilde sağlanır.
Peki hak nedir?
İşte burada mesele biraz karışıyor çünkü hak kavramının çok çeşitli tanımları mevcut. Örneğin bir emek karşılığı alınan şeyi, hiçbir emek harcamadan sırf mevcudiyeti ya da bazen gerçeğe yakın olanı da sırf bu sebeple hak ilan edebiliyoruz. İş bununla da sınırla değil çünkü hak kavramı dönem dönem tekrardan tanımlanan bir olgu. Bir zamanlar hak olan köle sahipliğinin günümüzde canilik olarak görülmesi gibi. Dolayısıyla o günün adil insanları için de bugün cani diyoruz. Bu söylediğim biraz kaşıntı yarattıysa şu örneğe yakından bakalım: İnsan Hakları. Bir zamanların köle sahibi olma hakkı gibi haklarını anlamak için şu anki insan haklarını iyi irdelemek gerek çünkü eskinin insanları ne kadar kötü/cani/vahşi/aptal.... demekle işin içinden çıkamayız. Zira bizim de onlar gibi olma olasılığımız var gelecek kuşaklar gözünde. Öyleyse;
Nedir insan hakları? Her insanın özgür olması (kölelik burada kalkıyor işte), eğitim alması, yaşaması gibi temel haklar. Burada şunu tekrardan sormak gerek insanlar ne yaptı da bu hakları elde etti? Kim koydu bu hakları? Sırf insan doğduğu için birisi söz konusu hakları gerçekten hak ediyor mu? İşte en can alıcı soru: Neden bir hayvan bunları hak etmiyor da bir insan ediyor? Cevabı basit: Günümüz dini Hümanizm.
Hümanizmi, dinlerde olduğu gibi sorgulanamaz şekilde insan hakkı dogmasını kabul ettiği için dine benzetiyorum. Ortada bir din ve dogma varsa o dini ve dogmayı yıkanlar da çıkacaktır doğal olarak, hatta meydan okuyanlar çıktılar bile. Bir yandan bilim sürekli hayvanlardan biyolojik olarak çok farklı olmadığımızı kanıtlayan araştırmalarını ortaya koyarken bir yandan da insanların bu hakları gerçekten hak etmediğini gösteren örnekler medyanın da etkisiyle sürekli ortaya çıkarılıyor.Hayatları boyunca güvenli semtlerinden çıkmamış, toplumu ve insanı tanımayan, sadece görmek istediğini gören politik doğrucu zihniyeti bir kenara bırakalım ve soralım:
Hayatta çalmaktan, dilenmekten, yakmaktan yıkmaktan, öldürmekten başka işe yaramayıp üstüne de sürekli çocuk yapan (Serseriler, hırsızlar, kadın düşmanları, öğretmen-doktor-polis vb öldürenler, hayvanlara eğlencesine işkence edenler......) gerçekten de sokaktaki kediden, ormandaki ağaçtan, tarım hayvanlarından daha mı fazla hak ediyor yaşamayı?
"İmkanları olsa" diyerek söze başlayanları duyar gibiyim. Okumanın bu insanların içki masraflarından daha az olduğu, doğum kontrolünün de sigaradan ucuz olduğu bir dönemde üremekten ve okuyan-gelişen insanlığı tehdit etmekten başka yaptıkları bir iş olmayan bu insanlar insan hakkı kavramına sığınmayıp hak ettiklerini bulsalar topluma daha faydalı olmaya uğraşmazlar mı? Her geçen gün insanlık bu soruları daha çok soruyor ve günümüz köleleri olan hayvanların (Köleler çünkü küçücük kafeslerde taşınıyorlar, doğal ortamlarından uzaktalar, ailelerinden koparılıyorlar ve işkencelere maruz kalıyorlar.) kıymetini daha iyi anlamaya başladık. Bugün hayvanlar yerine insanları seçen adil yargıçlarımız torunlarımız tarafından tıpkı köleler yerine efendileri seçenler gibi cani olarak addedilecekler. İşçi hakları, sağlık hakları, çocuk hakları ve daha bir sürü hak sürekli olarak geliştikçe de günümüzün haklı patronları, aileleri, hükümetleri geleceğin haksızları olacaklar.
Bu örnekle altını çizdiğim şey hak/haklı tanımının sürekli olarak değiştiği. Tabii ki değişimin yönü he zaman aynı olmayacaktır ve eskiye dönüşler de gerçekleşecektir ancak her halükarda her döneme uyacak bir adalet sistemi çok mümkün görünmüyor. Öyleyse ilahi bir adalet nasıl çalışabilir? Diyelim ki her dönemi ayrı sistemlere göre yargılayan bir sistem var öyleyse her insan kendine en uygun dönemi gösterip ben neden o dönemde yaşamadım, o dönemde yaşayan benden daha şanslı demez mi?
İmkanların Haksız Dağılımı
Bazıları sonsuz neşeye doğar,
Bazıları sonsuz geceye.
Diyor ya kaybedenler kulübünde.
Ya da orijinalinde William Blake:
Doğar bazıları tatlı hazza,
Doğar bazıları sonsuz geceye.
Hak tanımını yaparken mevcudiyeti de hak olarak görebiliriz demiştik. Bu meseleyi açalım: Zengin bir ailede doğan biri, ya da güzel/yakışıklısı, veyahut engellisi, belki çocuğu engelli doğdu, ya da çocuğu üstün zekalı kısaca emek vermeden elde edilen avantajlardan/dezavantajlardan bahsediyorum. Bunların bariz üstünlük sağladığını kimse inkar etmeyecektir.
Ortada kaç tane "sıfırdan bu noktaya geldim" diyen kişi olursa olsun genelimiz için işler öyle yürümüyor. Hayat bazıları için çok kolay olurken bazıları için sürekli reddedilmek kader gibi bir şey maalesef. Kader kelimesini bilerek seçtim çünkü büyük bir kitle bunu tanrının imtihanı olarak görüyor. Karşılığında vaat edilen şey ne peki? Gerçekten bu dünyada bunca insanın çektiği sıkıntı karşılığında aldıkları cennet ya da ödül ne anlama geliyor? Dünyada istediğini alamamanın burukluğu ile uğraşan, çoğunun doğuştan sahip olduğu özgürlüğe bile sahip olmayan (İlla ki gelişmemiş yerlere bakmana gerek yok ülkemizdeki koyu cemaat yurtlarına bir bak inanmıyorsan), maddi sıkıntılarından dolayı çocukluğu ve gençliği hatta bütün ömrü birilerine imrenmek ile geçen insana verilen şey bu sıkıntılı günlerin karşılığı mı yoksa sadece bir aldatmaca mı? Peki diğerleri (zenginler ya da güzel/yakışıklı doğanlar ya da bilinçli bir ailede doğanlar) ne yaptılar da bu imkanları hak ettiler? Onların imtihanı ayrı diye bir cevap var ama gene yukarıdaki ikilem çıkıyor ortaya: Bir zengin ilahi adalet sahibine beni de fakir yaratsaydın demez mi ya da tam tersi? Güzel, çirkin olmak daha avantajlıymış demeyecek mi?
Yaradanın kişi için hangi imtihanın en iyisini bildiğini söylediğimiz zaman bizzat kendisi adaletsiz davranmış olmayacak mıdır? Tıpkı kutsal öğretilerde birisini öldürüp de ileride suç işleyecekti diyen karakterin yaptığı gibi. Madem ilerde işleyecek daha işlemeden bunu engellemekle ona avantaj sağlamadı mı bu hareket ve suç işleyenler sormayacaklar mı bizi neden öldürmedi diye?.
Soruları artırıp boğucu olmaya gerek yok. Gerçi amacım bir sonuca varmaktan ziyade sorgulamak ama neyse.
Başka bir bağlamda duaların bir etkisi var mı diye de sorabiliriz, ya da inanmanın? Plaseboyu geç. İşe yaramadığı zaman hayırlısı bu diye bir kaçış var, o zaman ne diye dua ediyorsun?
Bunları bize varmış gibi iddia edilen ilahi adalet kavramını sorgulayabilmek amacıyla yazdım buraya.Ümitsiz olmak ya da ümitsizliğe sebebiyet vermek derdinde değilim. Aksine ilahi adaleti bir kenara bırakıp dünyevi adalete baktığımız zaman her şeyin gittikçe daha iyiye doğru ilerlediğini düşünüyorum. Çoğu konuda olduğu gibi hak ve adalet konusunda da İnsanoğlu üstüne koyarak ilerliyor kanımca. Tabii ilerlemek için Alain de Botton'un ted konuşmasında ifade ettiği şu mottoyu kullanmak gerek:
Ben adalete inanırım, sadece imkansız olduğunu düşünürüm.Yani yapabildiimiz her şeyi ona ulaşmak için elimizden geleni yapmalıyız ancak günün sonunda kiminle yüzleşirsek yüzleşelim, hayatlarına her ne olmuşsa, tesadüfün önemli bir faktör olduğunu her zaman hatırlamalıyız.
Tolstoy'un şu sözüyle anlattığı kişilerinkini değil:
Ezilenlere bu hallerinin Tanrı'nın takdiri olduğunu, bu nedenle kibirsizlik ve uysallıkla katlanıp zalimlere itaat etmelerini öneriyorlar.
Öneriler:
Alain de Botton (ted konuşması): Daha nazik bir başarı felsefesi
Alain de Botton (ted konuşması): Daha nazik bir başarı felsefesi
Yuval Noah Harari: 21.YY için 21 Ders
Tolstoy: Din Nedir?
Yorumlar
Yorum Gönder