DUYGUSAL AÇIDAN ZOR ZAMANLAR ÜZERİNE





    (Truman Show)


DUYGUSAL AÇIDAN ZOR ZAMANLAR GEÇER Mİ?

     Sebep değişken ancak hisler genelde aynı. Bünyede duruma göre yalnızlık, sıkıntı, bunalım, nefret, korku, pişmanlık.... pek çok duygu-durumun aynı anda yaşandığı günler yani. Sonuç da hayatın anlamını yitirmesi kaynaklı yataktan hiç çıkmamak, sürekli kırgınlık, hiçbir şey yapmak istememek, yapılacakları (yapılması gerekenleri) ertelemek veya yapmamak. Peki nasıl kurtulabiliriz?

Bilmemiz gereken ilk şey, bu durumdan kurtulacağımızın kesin ve isteğimizden bağımsız olması. Şöyle ki insan hayatta birçok şey yaşıyor ve bir olayın etkisi  üstünden geçen olaylar sonrasında gitgide azalıyor. Çünkü hayatta kalmamız için çok fazla gereksinimimiz ve bunları gidermek için de yapılması gerekenler var. Doğal olarak bunlar yapılırken gerçekleşecekler, hayata girecek yeni insanlar, çözülmesi gereken yeni problemler ve tabii ki yeni anılar olacak. Derde, kedere sebep olan o çok önemli olay ise eskisi kadar etki etmeyecek hatta belki yenileri onu tamamen unutturacak. Dolayısıyla yaşam sürdükçe hiçbir olay bu kadar derin ve kalıcı etki bırakamaz. Anlamamız gereken en önemli şey de bu zaten: sözkonusu süreç geçiyor, istesen de istemesen de. 

"Daima böyledir, olaylar kendiliğinden unutlmaz. Onları unutturan, tesirlerini hafifleten, varsa kabahatlerini affettiren daima öbür hadiselerdir." - Saatleri Ayarlama Enstitüsü - A.Hamdi TANPINAR

Şuanda, "ama bu olay, bu insan/insanlar farklılar ve hayat boyu ne yaşanırsa yaşansın onları unutturamaz çünkü hayatımın amacı/anlamı bunlar" denilebilir ki bu cümle temelde mantıksızdır. Bunu söyleyebilmek için hayatta yaşanabilecek her şeyi bilmek gerekir ve bir insan için böyle bir durum söz konusu olamaz. Öyleyse elimizde öyle ya da böyle geçirilecek bir süreç var, onunla ne yapmalı?


TANIMLAMA - KABULLENME - ÇÖZÜM ARAYIŞI

     Başa gelen herhangi bir zorlukta yapılması gerekenlerin başında tanımlama gelmeli. Ne ile mücadele ettiğini anlamak. Sadece yaşanılanı kelimelere dökmekten bahsetmiyorum süreci iyice analiz etmek söz konusu.
 Neden oldu? Nasıl oldu ve ne kadar geriye gitmek gerek? Suçlu var mı, varsa kim? Sebepleri neler? Sorular türetilebilir ancak önemsenmesi gerekir. Çünkü analiz için ayrılan sürede hiç fark edilmeyenler gün yüzüne çıkabilir. Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta objektivitedir. Bunun için benzer olayları içeren romanlar okunabilir, araştırmalar, istatistikler incelenebilir olaya mümkün olduğu kadar genel bakılıp sanki bir arkadaş varmış gibi irdelenebilir.

 Yaşanılanın kişiye özel olduğu yanılgısından biran önce kurtulunmalıdır. Yoksa tanım hatalı olur ve tekrar tekrar, taa ki düzelene kadar başa gelinir.

    Tanımlamaktan sonraki iş kabullenmedir. Kabullenme belki en zor olanıdır çünkü insan temelde başına gelen kötü şeyi kabul etmekte zorlanır. 


Kabullenmemenin sebeplerine birkaç örnek:


Adalet İnancı: Hepimiz bazı ön kabullere inanıyoruz. Bu önyargılarımız sanılanın aksine hayatımızı kolaylaştırmak konusunda işimize gerçekten yarıyor ancak bunların bizim uydurduğumuz şeyler olduklarını unutmamak lazım. Çünkü çelişen bir durum ile karşılaştığımızda gerçeği kabullenmektense hatalı yargıyı yerine getirmek için gerçeği değiştirmeye kalkabiliriz.

    Hüküm vermekte acele etme Watson, hükmü gerçeğe göre vermek yerine gerçeği hükme göre değiştirme hatasına düşebilirsin. - Sherlock

 Adalet inancı buna bir örnek. Şöyle ki başımıza gelen iyi olayları iyilikten, çalışmaktan, inanmaktan kötü olayları da tembellikten, aptallıktan, inançsızlıktan sanabiliyoruz. Bu da sıkıntı çeken insana empati yapmamamıza ve sıkıntı içinde kendimize haksız davranmamıza neden oluyor. 
Şunu bir kabullenelim dünyada adalet yoktur. Yapılan emekler, planlar ve belki de koca bir hayat hesaplanamayacak etkenler ile başarısız olur. Özellikle  her şeyin sürekli değiştiği günümüzde başımıza gelenleri adaletli görmemek gerekir.(Doğuştan gelen adaletsizliklere girmeyelim bile.)

Yeni Dünya Düzeni: Kişinin yanlışı yoktur gibi bir algı oluşmasın. Kişi yanlış yapmış olabilir ancak yeni dünya düzeninde insanların başlarına gelen her şeyi o kişinin kendi hatalarına bağlaması ve bunun da kendi salaklığının göstergesi olduğunu düşünmesi neredeyse bir kuraldır. Açıklamak gerekirse eskiden insanlar çok daha fazla etkenle birilerine bağımlıydılar. Ekonomik güvenceleri (sigortalar), kaynakları (krediler) ve bunları elde edecek eğitimi sağlayan bir sistem yoktu dolayısıyla ailelerinin getirdiğinin ötesi lükstü. İmkanların ve çeşitlilik en önemlisi de özgürlük artışı ile birey başına gelen her şey bireye yüklendi. Bu  inanca dayalı adaletin mantığa dayalı kısmı aslında. Yeni düzen ne olursa olsun insan olarak sınırlarımızı anlamak sanırım panzehirimiz.

Eksiklerini Kabullenememe, Ego ve Aşağılık Kompleksi: Kabullenmeyi engelleyen bir diğer etken kişinin yetiştiriliş tarzı. Küçüklüğünden beri ailenin/çevrenin en değerlisi veya tam tersi gibi davranıldığında kişi başına gelen her durumu buna yorabiliyor. Sahip olmadığı sorumlulukları üstlenebiliyor ve işi kendini üstün ya da alçak görmeye götürüyor.

Atlanan kısım şu : durum yaptığı hatadan da kaynaklansa başına gelenler değerini göstermez ancak bu süreçteki davranışları gösterebilir. Paradoksal olarak değerli sayılanların değil onlar uğruna yapılanların değeri gösterdiği gerçeğini unutmamak gerekir.

      Kabullenmenin içindeki anlamlardan biri düzeltme ihtimali varsa ilerdedir ve sürekli geriye bakmak  kaçırılan fırsatlar, takılınacak engeller anlamına gelebilir. "Neden ben, niye hiç istediğim gibi olmuyor" gibi soruları sorarak yatakta kıvranmak yerine kalkıp "tamam bu olay yaşandı artık" diyebilmek yani.


   Tanımladık, kabul ettik öyleyse artık sıra kurtulmak için bir çözüm aramaya geldi.
Her türlü geçecekse çözüm aramanın ne anlamı var? denilebilir. Çözüm aradığımız şey geçmişe yönelik değil bunu netleştırelim. Bu yazıda size bunu vaat edemem. Bu amaçla da okumayın zaten. Olmuşu değil içinde olunan konumuz. Kişi hayatının amacını kaybettiğini düşünüyor ve artık geriye dönemeyeceğini de bildiğinden durumun çözümsüz ve kalıcı olduğunu zannediyor zira. Belki kaybedileni düzeltme şansımız da vardır ve süreç sonunda bunu da başarabiliriz ama amacımız zor zamanların nasıl geçirileceği. 

     Aslında yaptığımız şey bu zor süreci mümkün olduğu kadar dolu geçirmek çünkü bu hem sürecin etkisini azaltır hem de geçtikten sonra o kadar zaman boş boş geçti pişmanlığını önler.
Bu süreç sonunda bunu başardım sürece rağmen diyebilmenin hazzı yani. Bilmemiz gereken bir iki şey:

1-Geçmişe yönelik umut mantıksızdır: Zor zamanlar yaşamanın her zaman sebebi genelde insanlar dolayısıyla kişi onları sorumlu tutmaya meyillidir. Şunu unutmamak da fayda var: Gerçekten hatalı olsalar bile insanların özür dileyeceğini ve tekrar eskisi gibi olacağını beklemek büyük bir yanlış.Yapılması gereken düzeltilecek bir şeyler varsa düzeltmek yoksa umutları yeniler üzerine kurmak.Kimse gelip de özür dileyecek diye beklenmez.

2-Hiçbir şey kendiliğinden oluşmaz: Eğer içinde bulunulan durumdan kurtulmak isteniyorsa bunu isteyenin kendisi gerçekleştirecektir. Maddi durum için iş bulmak, eğitim için sınava girmek gibi yükümlülükler kişiye bağlıdır. Her ne kadar yukarıdaki iki konuyla çelişiyor görünse de bazı şeyler bize bağlı ve değiştirilebilir şeyler. Sorumluluğunu da kabul ederek bazı işleri yapabilmek gerekir. Olmayan için kahrolmamak gerekliliği kadar.

3-Hiç bir şey istememek ve her şeyin anlamsız gelmesi: Buradaki asıl kelime istememek. Zor günlerde insanların hiçbir şey istememesi gayet normal. Bu sebeple  istemeye istemeye yapabilmek kıymetli zaten. Ayrıca diziler ve oyunlarla zaman öldürmek yerine ayağa kalkıp başlamak (Çok ama çok zordur ve her zaman bahane üretilebilir.)süreç içerisinde de kişiyi mutlu edecek, özgüvenini artıracak ve hayata bağlayacaktır. Özellikle sosyal hayattan kopmayıp sosyal aktivitelere katılırsa alıntıdaki "öbür hadiseler" yakındır.

4-Mükemmellik yanılgısı: Kişi artık hareket ettiğinde başladığı şeyde ne kadar kötü/yeteneksiz/bilgisiz olduğunu görür ve onu bırakmaya karar verebilir. Bu genelde iyi yapmıyorsam neden yapayım ki yanılgısıdır ve eşyanın tabiatına aykırı bir tutumdur. Hiçbir şey başlangıçta iyi olmayacaktır. Bu yüzden kalitesiz de olsa istenilen konuda bir emek harcanmalı ve her çabanın sonunda kişiyi sözü geçen konuda geliştirdiği unutulmamalıdır. 

5-Maymun iştahlılık ve farkında olmak:Bütün bu yazılanlardan sonra insan ani bir heves ile kral geri döndü mantalitesine kapılabilir. Kendini birçok şeyin içinde bulabilir. Hata bu yapılanların başkası için yapılmadığını bilmemektir. Şöyle ki kendisi için gerekli olanları yapmak ve bunlar üzerine yoğunlaşmak ile birçok şeye girişerek kendinin durumdan etkilenmediğini birilerine (kendisi de olabilir) göstermeye çalışmak arasında büyük fark var. Bu yüzden yapılacakların biraz düşünülmesi gerekir. Boş durmak yerine bir şeyler yapmak iyidir derken aradaki dinlenmeleri ve kendine ait zamanları atlamamak lazım. Ne yaptığının farkında olmamak kişiyi gerçek fırsatlara kör kıladabilir ve bir pişmanlıktan diğerine geçmiş olıur.

6-Müdahalenin kısıtlılığı: Her ne kadar sürece müdahil olmaktan bahsetsek de insan müdahalesi kısıtlıdır ve bunun ötesine geçmek için zorlamak zararlı olur. Süreç içerisinde bazen bırakmak baskın gelir, bazen kişi ağlar, bazen ne yaparsa yapsın istediği noktaya gelemez veya hayat karşısına başka şıklar sunar. Bu gibi durumlarda kişi kontrol kaygısıyla planım, hedefim demek yerine uğruna çok fazla emek verse de bazı şeyleri bırakabilmelidir. Şans faktörü önemlidir.Her zaman şansın işin içinde olması ve şartların sürekli değişmesi gerçeği de bizim buna ayak uydurmamızı gerektirir.

7-Yalnız değiliz:Sıkıntı, amaç ne olursa olsun aynı durumlardan geçen veya o konuda yardımı olacak insanların olduğunu bilmek ve onların fikirlerine önem vermek gerek. Edebi eserler, bilimsel araştırmalar, dini metinler vb yazılan kitaplar, çekilen kayıtlar çok yardımcı olan şeylerdir. Ayrıca birileri ile birlikte hareket etmek insan için çok daha iyidir. Tabii ihtiyaç halinde profesyonel yardım almak da hayatidir.

    Şöyle bir toparlamak gerekirse; 
-Zor zamanlarda insan dinlenmeye ihtiyaç duyuyorsa dinlenmeli, ancak bunu yaparken çok fazla zamanını hiç bir ilerleme kaydetmeden boşa harcamamalı fantezilerle oyalanmamalı,
-Sürecin geçeceğini idrak etmeli
-Kendine bir şeyler katmalı ancak bunu yaparken de ne yaptığının ve hayatındaki seçeneklerin ve şartların farkında olmalı,
-Duygularıyla hareket etmenin bazen işe yarayacağını ve duygularını anlaması gerektiğini ve bariz bir şekilde yanlış olduğu bilinen durumlarda duygularının eksini onları bastırarak değil onlarla birlikte yapabilmeli
-Gerektiğinde yardım isteyebilmelidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜÇ KİTAP, ÜÇ İNTİHAR (Notre Dame'ın Kamburu, Sefiller, Deniz İşçileri)

DİBİ GÖRMEK, SIFIRDAN BAŞLAMAK

İkarus'un Düşüşü Sırasında Bir Manzara Tablosu ve Önem Verme Üzerine