KENDİN OLMAK


KENDİN OLMANIN YOLLARI

      Kendin olmanın yolları aslında çok tehlikeli bir başlık. Çünkü en başta kendisiyle çelişiyor. Kendin olmaktan maksat  yolunu kendin çizebilmek iken tutup da başkasının gösterdiği yolu izlemek tutarsız ve amacımıza ulaşmayı da engelliyor. Ayrıca özellikle bireyin toplumdan önce gelmeye başladığı günümüzde, üzerimize yağan kendin ol emirlerinden sonra -ki özellikle emir diyorum- neyi nasıl yapacağımızı hep başkalarından öğrendiğimiz için bunu da başkalarından öğrenmeye çalışacağımızı bilen bir sürü fırsatçı, insanlara bunun yollarını gösterdiğini iddia ederek ortaya çıkmış durumda. Tabii ki gerçekten de insanlara yardımcı olmak niyetinde olanlar var ancak insanlara kendinin veya bir başkasının başarılarını ve/veya felsefesini anlatmak tek başına onların kendi olmalarını sağlayamayacaktır. 

Bu tip olgular insanlar için ilham kaynağı olabilir, kendi yollarını kolaylaştırabilir, çıkmaza düştüklerinde yapabileceklerini gösterebilir ancak yolu çizecek ve o yolda gidecek kişinin kendisidir. Bu bilinçte olmadıkça bu okumalar, izlemeler ve dinlemeler insan için büyük tehlikeler de oluşturabilir. 

Örnek olarak Sosyalizm'i  gösterebiliriz (Yine Yuval Noah Harari'den bir örnek.). Sosyalizm'in öncüleri komünist düşünceleri ortaya attıklarında yaptıkları şey sorgulamaktı. İçlerinde bulundukları kapital sistemi sorguladılar ve bir çözüm üretip kendi yollarını açtılar. Bu büyük bir devrim oldu ve soğuk savaşın bitimine kadar da dünyayı şiddetle etkilemeye devam etti. Şiddetini yitirse de hala da etkilemeye devam ediyor. Peki etkisi neden azaldı? Çünkü kapital sistem bu öncü komünistlere bazı noktalarda uymanın doğru olduğunu gördü ve işçi hakları, sigorta sistemleri gibi kapitalizme aykırı görünen güncellemelerle komünizmi de içerisine alarak genişledi. Yani komünist öncülerin yöntemlerini kullanıp yolunu değiştirdi. 
Ancak komünistlerin çoğu öncekilerin doktrinlerine bağlı olarak ilerlediler. Bugün bile birçok solcu Das Kapital'i savunmakta ancak Karl Marx şuan dünyada olsa o kitabı bir kenara bırakıp yeni koşullarla ilgilenirdi. Harari'nin bu örneğindeki durum İslam için de geçerli. 12-13. yy'a kadar olan islam felsefesini itaat odaklı hale getirenleri takip etmek yerine, Kuran'da emredilen akıl etmeyi ve atalarının getirdiklerini sorgulamayı islam alemi bırakmasaydı, bugün bu noktada olunmazdı. Bir örnek de psikolojiden verelim. Freud'u veya kendilerine öğretilen yöntemleri takip etmek yerine bu yöntemleri sorgulamasalardı Alfred ADLER ve C. Gustav JUNG kendi ekollerini oluşturamazlardı.

 Özetle senden istediğim şey sevgili okur yazdıklarımın doğruluğunu sorgulaman, sana uymayan kısımlarına eklemeler ve çıkarmalar yapmandır. Ben burada kendin olmayı engelleyecek birtakım problemlere değinerek başlamak istiyorum. Atam'ın şu sözü ile başlayalım:

Ben, bir işte nasıl başarılı olacağımı düşünmem; o işe neler engel olur, diye düşünürüm. Engelleri kaldırdım mı,iş kendi kendine yürür.
(Hasan Rıza Soyak, Yakınlarından Hatıralar, 1955, s. 10) (Alıntı kaynağı:https://www.atam.gov.tr/duyurular/basari-ve-basari-yolu)

1-İlk Engel Tabular: Tabuları Yıkmak mı? Her Zaman mı? 

    Kafamıza yerleştirilen ve kutsal sayılan yasaklara tabu diyoruz. Neyin Tabu olduğunu tayin etmek önemli çünkü kavram ağızlara sakız olmuş durumda. Burada hatalı yaklaşım özgürlük adı altında çıkıp toplumun ve hatta genel olarak insanlığın bazı değerlerini tabu diyerek karşımıza almaktır. Peki bunun doğrusu nedir biliyor musun? (Ozan Güven :D) Tabii ki de sorgulamak

Fark etmemiz gereken önemli bir mesele var. Herkes kendi yolunu çizdiğine göre istediği tabuları yıkacağı gibi istediklerine de uymaya devam edebilir. Hatta bunu tabu olarak görmez de. Yalnız günümüzde tabuları yıkmak adı altında insanlar birtakım şeylere zorlanıyorlar. İşin ironisi bunu özgürleşmek için yapmaları. Örneğin sağlığı için veya belki de istemediği için içki içmeyen kişilerin inançsız bile olsalar, bir dinin bağnaz kesimi ile bir tutulması. Cinselliğin özgürlük ile eşdeğer tutulması. (Erkekler arasındaki skor muhabbetleri özellikle iğrençleşebiliyor ve kadınlardan da istemedikleri şeyleri yapmaları istenebiliyor özgürlük adına.) Yobaz kavramı sadece koyu muhafazakarlar için geçerli değil yani.

    Tabu meselesinde asıl önemli nokta dediğim gibi sorgulamak.  Yaşamımıza, düşüncelerimize, hedeflerimize ve sorumluluklarımıza uyumlu olan tabularla/kurallarla devam edebiliriz ayrıca ortak yaşam alanlarında bazılarına uymakla da yükümlüyüz. Hatta hedeflerimiz için kendimize yeni yasaklar da koymalıyız. Özgürlük kuralsız yaşamak değil kurallarını kendin koyabilmektir işin özü.

Bir Örnek: Sunum yaparken insanların projelerini küçümsemek, hakaret etmek yıkılmaması gereken bir tabu iken, doğaçlama yapmamak ve yeni yöntemler denemekten korkmak ya da belli kıyafetler giymek gibi sözde zorunluluklara uymak (Fakültede öğretilenin tersine) yıkılabilir bir tabudur. 

2-İkinci Engel Çevre: Bu İnsanlar Doğru mu Söylüyorlar? Hepsi Yanılıyor Olabilir mi?

    Tabulardan bahsederken onların içinde bulunduğumuz çevre tarafından kabul edildiğini söylemek gerek. Doğal olarak aynı çevrenin insanlarının da söz konusu tabulara uymayanlara karşı birtakım engelleri oluyor. Bu engellerin önemli kısmı fişlemek, dalga geçmek, dışlamak, reddetmek iken uç kısımlar da var tabii. Öncelikle kendi fikirlerimiz ve planlarımız varsa onları sorgulayarak başlamalı. Eğer yapmak istediğimiz şey gerçekten de kendimizi geliştirecek, anlamlı bir şey ise yapmadığımız için pişman olmaktansa yapmayı denemeli. 

Örneğin; ailemin ve içinde bulunduğum arkadaşlarımın fikirlerine aşırı bağlı bir insanken bu fikirlerin bana uygun olmadığını ve kendimden aşırı taviz verdiğimi görünce kendi isteklerime yoğunlaşan bir insan olarak şunu belirtmem gerek. Yaptıklarımın doğruluğunu ve birçok konuda çok geç kaldığımı her geçen gün daha iyi anlarken dikkatimi çeken en önemli şey birçok isteğinizi bir kenara bıraktığınız çevrenin sizi çok da önemsemediği ve tavizlerinize (o taviz hayatınızın önemli bir kısmı da olsa) değer vermediğini görmek . En çok emek verdiklerinizin ve yakınlarınızın fikirlerinizi insanlar içinde küçümsemesi, arkadaşlarınız ile görüş çatışmaları ve ardından gelen yalnızlık (Bkz yalnızlık gerekli midir?) gerçekten çok zor bir süreç. 

    Peki hepsi yanılıyor mu? Asıl soru ben yanılıyor muyum olmalı. Bu süreç içinde bazı noktalarda yanılan kişi kendimiz oluyoruz genelde. Çünkü değişimimiz kendimizi kanıtlama çabasuba dönüşüyor. Etrafa bakmayı unutuyoruz. Gene ironik olarak kendimiz olmak amacı, kendimizi kanıtlamaya dönüşüyor. Bu da bizi kör ediyor. Dolayısıyla çevremizdeki insanların bir kısmı bize gerçekten değer veriyorken bu sefer de onları fark etmemiz çok geç olabiliyor. Farkındalık kavramı da sorgulamak kadar elzem yani. Kafayı kaldırıp bir etrafa bakmak ve ne yapıyorum ben, bu yol nereye gidiyor demek gerek. 

3-Kişisel Gelişim: Vizyon Sahibi misiniz? Bilmem Kaç Adımda Bir Şeyler Yapabilir misiniz?

    İdealler ve fikirler belli bir emek isteyen şeyler. Vizyon sahibi olmak sadece söz ile olmuyor. Zaten o yüzden toplumun herkese doğuştan verdiği o klasik vizyon var ve kendin olmak da bir nevi o vizyondan sıyrılmak olduğu için zor. Kişisel gelişim içim önce gelişecek kişiyi tanımamız gerek zira. Bunun içinde tabuları, çevreyi ve koşullarla beraber bazı sorular sormamız gerekiyor.
-Bu kişi istediği yerde mi? Burada mutlu mu?
-Sevdikleri şeyler nedir? Sevmedikleri nedir?
-Neyi başarmak ister? 
....
Bu ve benzeri soruları birçok kişisel gelişim kitabında ya da kanalında bulabilirsiniz. Ancak bu soruların şu cevap için çok faydalı olmadığını görüyoruz: Bilmiyorum. Verilen cevap eğer bilmiyorum ise ne olacak peki? Neden bilmiyor bu insan? Bence ilk olarak buna bakmalıyız. Birisi kişinin kendisi olarak yaşadığı halde neden kendini bilmiyor? Bence kendini tanıma fırsatı ve yöntemi olmadığından. 

Ne yapmalı?

     Bir insanın kendini tanıması için çok fazla şey yapması gerek çünkü neyi sevdiğini bazen onu yapmadan bilemez. Bu sebeple birçok konuda aktif olmak ve yeniliklere açık olmak hayati. Hayatın birçok noktasını görmek lazım. Ancak eğitim sisteminde herkese gösterilen rutinden ayrılmak çok zor olduğu için bu yapılması gerekenler listede kalıyor. Çünkü söz konusu rutinden çıkmak için o rutinde öğretilmeyen bilgi birikimi lazım, o rutinde verilmeyen yetenekler lazım. Bunun içinde doğal olarak o rutine verilen emeğin kat kat fazlasını vermek lazım. Bu kararı almanın kendisi çok zor iken bu yola giren insanların nasıl devam edeceğini bilmemesi de ayrı bir zor. İşte burada devreye çeşitli kişisel gelişim kanalları ve kitapları giriyor. Şu gaz veren tiplerden bahsediyorum. Bunların bir kısmı gerçekten yararlı ve motive edici olabilir ancak benim uyarmak istediğim bazıları var ki bütün süreci baltalayabilir: 

    İnternet ortamında veya kitapçılarda gördüğümüz adımlı kitaplar ve videolar. Hani bilmem kaç adımda budist yaşam, şu kadar adımda İslam, bu kadar adımda zengin olmak, zayıflamanın bilmem kaç yöntemi gibi. Bunların ilk sakıncası kesinlik vermesi. İlk başta şunu idrak etmek lazım "o kadar kesin bir şey olsaydı isteyen herkes yapabilirdi" ki kesinlik çok da istediğimiz bir durum değil. Ayrıca felsefe, sanat, din ya da bilim söz konusu olduğunda, ömürlerini veren filozofların, din adamlarının, sanatçıların, bilim insanlarının mevcudiyeti ortada iken bunu birkaç adımda vereceğini iddia etmek nasıl bir mantık? Bir diğer sakınca ise sonuç odaklı olmak. Çünkü kişisel gelişim süreç işidir. Amaç bir yere varmak değil zevk alarak hayatı yaşamak ve kendini geliştirmek. Kendin olmaktaki amacımız da yaşamımızın anlarını değerli kılmak olduğuna göre sonuç odaklı olmak bir ürün üretmek için zamanların geçirilmesi olacaktır. Zaman geçirip bir sonuç almaya çalışmıyoruz hayatımızı yaşamaya değer kılıyoruz sonuçsuz da olsa.

    Peki ne yapılmalı? Bence ilgimizin olduğu alanı keşfettikten sonra (Yani bunun için birçok şeyi denedikten, boş boş oturmayıp aradıktan sonra) o alanla ilgili bilgi kaynakları araştırılmalı. İlgilenen insanlar bulunmalı ve mümkünse birileriyle ortak hareket edilmeli. Öğrenilenler kaynaklarına ve varsa otoritelerin de fikirlerine bakılarak sorgulanmalı. En önemlisi ise bu gelişimi sırf yapmak için veya birilerine kanıtlamak için yapmamalı, yapılan şeye değer verilmeli ve özgün olmalı. Doğru bilgi ve yöntem olmadıkça ortamlarda oradan buradan duyduklarını söyleyen ve kendine bir şey katamayan birisi olup çıkabiliriz. Bunu fark etmek de çok can yakar.

4-İnsanlara Bildirme: Herkes Önem Verir mi?

     Söylemeye çalıştığım şey bağlam kurmak ya da ona aidiyet. Bir şeyler öğrendikçe, kendimizi bazı konularda geliştirip merakımızı giderdikçe veya önemli sorular sorup cevaplar buldukça bunları birilerine anlatma isteğimiz oluşuyor. Bu çok doğal. Amacımız kötü değil, belki iyi bir sohbet ortamı oluşsun, belki insanlar da faydalansın, belki birileriyle birlikte hareket etme isteği ama sonuç iyi olmuyor maalesef. Çünkü herkes bunları dinlemek ya da bilmek istemeyebilir. Herkes neden burada olduğunu, ne yaptığını sormayabilir veya farklı bir amacı olmayabilir. Aynı bağlamı paylaşmıyor olabiliriz kısaca. Sonuç olarak bu insanlar için anlattıklarımız sadece boş laf olacağı gibi biz de boş insanızdır. Bu sebepten bağlama sadakat çok önemli. Bir insan nasıl olur da içinde bulunduğu hayatı merak etmez, nasıl olur da sanatla bilimle felsefeyle ya da her neyse ilgilenmez ve nasıl olur da amaçsız olur diyorsan hala benim gibi, Oscar Wilde'den :

İnsanların yüzde doksanı yaşamazlar, sadece vardırlar.

Ayrıca henüz yapmadıklarımızı ve plan aşamasında olduklarımızı insanlara anlatmak onlarda beklenti oluşturur ve yapmaktan vazgeçmek beklentilerini karşılayamadığımız anlamına gelebilir ki pes etmiş olarak algılanabiliriz. Yaftalamaya yer arayan insanları unutmamak gerek. O yüzden bir uğraşın veya hedefin varsa az ama yardımı olacak insanın bilmesi çok daha iyi olacaktır bu gibi durumlarda.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÜÇ KİTAP, ÜÇ İNTİHAR (Notre Dame'ın Kamburu, Sefiller, Deniz İşçileri)

DİBİ GÖRMEK, SIFIRDAN BAŞLAMAK

İkarus'un Düşüşü Sırasında Bir Manzara Tablosu ve Önem Verme Üzerine